Penceremden-Görünen-Edebiyat

Penceremden Görünen Edebiyat

Dolunayı yansıtan bulutlara bakıp, düşünüyorum da. Hani şu bulut teknolojileri dedikleri var ya. Aslında, edebiyat, yüzyıllardır kullanır bunu. Edebiyatın kaynaklarından biri olan, ilham, nerelerden yola çıkar gelir, bilinmez. İzliyor ve okuyorum da, bir insan, nasıl şiir, roman, hikaye ya da deneme yazar. Kaynaklar, farklı yerlerden kaynaklanır. Dağdan, denizden, aydan, güneşten, kardan, yağmurdan, aniden çıkıverir. Mecnun’dan, Ferhat’ tan, en çok da İstanbul’ un tepelerinden. Mekan da kollar edebiyatı. Yani ne desem ki. Üsküdar’ dan kız kulesine, tarihi yarımadaya bakacaksın da, bir şeyler yazmayacaksın. Bakmayın siz fotoğrafçılara, balıkçılara. Aslında, bir çeşit edebiyattır onlarınkisi de. Karadeniz yaylarında, Doğu Anadolu yaylalarında, koyun otlatıp da, fark etmeden, edebiyata sığınmayacaksın. Edebiyata konu olmayan canlı yok gibidir. Neylersiniz, ilhamın kaynağı, bir yerlerde saklı.

Edebiyat, herkesle iyi geçinir, hatta, herkesi destekler. Yeter ki, siz yakın olun. Nazlı olduğu için ilgi bekler. Alıngandır. Müzikle, sinemayla, dinle, tarihle ve felsefeyle daha da iyi geçinir.

Edebiyat, herkesin dilinden anlar aslında. Hadi şiir yazmayan belki vardır da, okumayan zor. Herkesin sığındığı bir kucak sonuçta o. Bir büyü. Hani, salıncağı sallardı annelerimiz biz küçükken, aniden içimiz boşalırdı, bir boşluğa düşer gibi olurduk. Edebiyat, işte öyle bir şey.

Kitapta somutlaşır o. Parayı sevmez. Aslında, gizli ve sessiz bir matematiktir, edebiyat. Yazıyla konuşur, sözle konuşur. Herkes, yazan olabilir ama yazar olmak öyle mi. Hırçınlığı sevmez, aceleciliği sevmez, sessizdir. Tıpkı, kökünden geldiği “edeb” gibi her daim edebini korur. Bakmayın öyle, çağa da ayak uydurur. Geçmişi, kendi dönemini hep saygıyla anar.

Padişahlara da kucak açmıştır, yeniçeriye de. Ayrımcı hiç değildir. Çeşitliliği sever. Yani, fakir, zengin, gariban, mutlu ya da mutsuz herkese sığınaktır. Aşığa, kimsesize en çok da yalnıza sığınak. Bir yandan da yalnızlığı sever. Kim bilir, yalnız başına, mum ışığında, yazarken, kaç mum eritti eskiler. Daktilo tıkırtısından çıkmadı mı nice romanlar. Bazen kahve kokusu sindi, bazen de çay, yazılanlara.

Edebiyat, teknoloji karşısında soğuk davransa da, inşaatla, mimariyle, trafikle çok anlaşamasa da, günümüz hızlı insanının yavaşlamasına yardım eden, psikolojik bir frendir.

Her farklı lisanda, farklı gösterse de kendini, aslında bir ortaklığı vardır insanın ruhunda. Harfler, heceler ve cümleler, edebiyatın iç organlarıdır. Şairler, yıllar yılı, bir kelimeyi şiire oturtmak için uğraşır. Tıpkı, organ nakli gibidir kelimeleri seçmek. Doğru dokuya uyum sağlamazsanız, şiir de, roman da, hikaye de kabul etmez onu.

Yazmak ve okumak zıt mı? Herkes okur, ama herkes yazamaz. Oku ki, yazasın derler. Yaz ki, okunasın.

Hobisi edebiyat olan çoktur da, fobisi olana pek rastlamadım. Edebiyat, bir şekilde sevdirir kendini, okuyanına. Mahpusta da, otel odasında da, yurttaki ranzada da.

İşte ben, yıllardır, bu anlattıklarımı cumbalı penceremden izlerim. Velhasıl, nefes alıyorsan, edebiyat vardır.

Paylaşın:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir